Bu Atasözü hayata karşı duruşumun özeti olabilir: “Kendi düşen ağlamaz.” Bu söz, insanın kendi kararı ve eylemleri sonucunda yaşadığı olumsuzluklardan dolayı başkalarını suçlamaya hakkı olmadığını, sorumlunun kendisi olduğunu ifade eder. Merakla, hevesle ya da bazen bir çıkış yolu arayışıyla yapılan bazı tercihler, beraberinde ciddi riskleri de getirir. Bu riskleri bilerek yola çıkan biri, düşmeyi de göze almış demektir. O hâlde, düştüğünde başkasını suçlamak yerine sorumluluğu kendine yüklemesi gerekir.
Bu gerçeği ilk kez çocuk yaşta, özellikle bisiklet ve paten kullanmayı öğrenirken fark ettim. Öğrenmenin yolu, en baştan düşmeyi göze alarak başlamakla oluyor. Bisiklet kullanmayı öğrenmek istediğim anda tüm riskleri değerlendirmesem bile, içimdeki heves ve istek, düşmenin acısından daha baskın geliyordu. Bisiklet sürmeyi öğrenme arzusu tamamen bana ait olduğu için, yaşadığım zorlukların yükü de hafifliyordu. Düşmek, hatalı bir davranışın ardından gayretle kalkmak demekti. Daha iyisi için çabalamaktı.
Bisikletin pedalına ilk bastığımda dengemi sağlayamayıp yere düşmüştüm. Bu düşüş, o an pes etmeme de neden olabilirdi. Ama “başka türlü öğrenilmez, düşe kalka öğreneceğim” diyerek devam ettim. Elektrikli aydınlatmanın temelini atan Thomas Edison, defalarca deney yapmış. En nihayetinde istediği sonuca ulaşmıştır. Sonuca ulaşana kadar geçen süre, tecrübe süresidir. Her seferinde bir öncekinden daha fazla tecrübe kazanmış ve aynı şekilde değil, farklı ilerlemesi gerektiğini gözlemlemiştir. Pes etmemiş, başarısız olmamış, aksine gayret etmiş ve hedefine ulaşmıştır. Hayatta da bu böyledir aslında. Hatalarımızdan öğrene öğrene, onları gidermeye çalışırız. Her düşüşte “Nerede yanlış yaptım?” diye düşünür, bir sonrakinde aynı hatayı yapmamaya çalışırız. Bisiklet örneğinde olduğu gibi daha iyi bir sonuç için çabalarız ve sonunda bisiklet sürmeyi öğreniriz. Aslında her tercihimizin sonunda yaşanabilecek bir düşüş varsa, bu düşüşlerden kalkmayı da öğreniriz. Aynı şekilde, tekrar tekrar aynı sebeple düşüyorsak bir noktada durup, “Neden hep aynı yerde düşüyorum?” dememiz gerekir. Hataları fark edip düzeltme isteği de işte bu farkındalıkla başlar. Hata yerine yanılgı veya sapma gibi kelimeleri de kullanabiliriz.
Elbette bu Atasözüne bakış açımız da tutumumuzda belirleyici olur. Bazı insanlar düşüşlerinin sorumluluğunu kendilerinde değil, dış koşullarda arar. Yol bozuktu, bisiklet eskiydi, hava dengesizdi… Oysa kendimizle yüzleşmeden başkalarını suçlamak, hem hataları düzeltme arzusunu köreltir hem de kalkmak için başkalarından yardım beklemeye neden olur.
Zamanla anladım ki bu söz yalnızca dünyevi hayatın değil, insanın iç dünyasının da temel bir gerçeğini barındırıyor. Kendi eylemlerinden sorumlu olmak, bireyin manevî olgunluğunun da göstergesidir. Düşmek elbette kolay değildir ama düşmeyi göze alan, kalkmayı da göze almalıdır. Asıl mesele düşmenin kendisinde değil; düştükten sonra şikâyet etmeden, suçlamadan, sorumluluğu alarak yeniden ayağa kalkabilmektedir.
Hiç kimse isteyerek zarar görmek ya da acı çekmek istemez. Ancak insan, karar verme yetisine sahip bir varlıktır. Hangi davranışın ne tür sonuçlar doğurabileceğini az çok hesap edebilir. Elbette hayat sürprizlerle doludur, her şey önceden öngörülemez. Ama bile isteye yapılan tercihlerden sonra yaşananların sorumluluğunu başkasına yüklemek sağlıklı bir tutum değildir.
Günlük hayattan basit ama çarpıcı bir örnekle açıklayalım:
Kırmızı ışıkta geçmeyi alışkanlık hâline getirmiş bir adamı düşünelim. Trafik kurallarının boşuna konulmadığını, kırmızı ışığın “dur” anlamına geldiğini biliyor. Ama “Bir şey olmaz” düşüncesiyle hareket ediyor. Bir gün yine aynı şekilde geçerken kaza yapıyor. Belki sadece maddi hasar, belki fiziksel ya da psikolojik bir yara… Ama bu kez, “Ben bu hatayı yaptım” demek yerine suçu karşı tarafa, yolu planlayanlara ya da sisteme atıyor. Oysa en başta, kurala uymamak onun tercihiydi. Uyarılmıştı, biliyordu, farkındaydı. Sonuç kaçınılmazdı. Bu noktada “Kendi düşen ağlamaz” sözü tam anlamını buluyor. Kırmızı ışıkta her geçişinde “Bir şey olmadı ki” diye düşünen ve bunu alışkanlık haline getiren bir kişi, sonunda kaza yaptığında “Ama hep geçiyordum, bir şey olmuyordu; demek ki başkasının suçu” diye düşünüyorsa, bu yaklaşım aslında kolaya kaçmak ve önceki hatalarından ders almayarak aynı şekilde devam etmek gibi egoistçe bir tavırdır.
Bu örneğin daha derin bir boyutu da var. Bazen insan, manevî anlamda da “kırmızı ışıkları” görmezden gelir. Kalbinin uyarılarını, vicdanının sesini, ahlaki sınırları fark eder ama yine de duymamayı seçer. Sonuçta yaşanan pişmanlıklar ve manevi çöküşler karşısında da kişi başkalarını suçlamaya meyleder. Oysa Allah, insana akıl, irade ve kalp vermiştir. Seçme hakkı ile birlikte sorumluluk da verilmiştir. Manevî düşüşler de tıpkı maddi düşüşler gibi, önce bir tercihle başlar. Kalkış ise fark edişle ve ardından gelen sorumluluk bilinciyle mümkündür.
“Kendi düşen ağlamaz” sözü yalnızca bir uyarı değil; hem dünyevi hem de manevi hayatın temelini oluşturan bir hakikati ifade eder. Düşmekten korkmadan, ama sonuçlarını da kabullenerek adım atanlar ilerleyebilir. Gerçek olgunluk, hem irade sahibi olduğumuzu unutmamakta hem de düştüğümüzde başkalarını suçlamadan kalkabilmeyi başarmaktadır.
Mevlâna’nın Düşmem Dersin Düşersin şiiri ile sonlandıralım:
Allah der ki; kimi benden çok seversen onu senden alırım
Ve ekler; “Onsuz yaşayamam” deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur, aklın şaşar.
Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya.
Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur
“Düşmem” dersin düşersin, “Şaşmam” dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya; “Öldüm” der durur, yine de yaşarsın.
Sonuç olarak, hayatın iniş çıkışlarına dair en değerli derslerden biri, düşmenin bir son olmadığını ve her düşüşün, yeniden kalkmak için bir fırsat sunduğudur. Mevlâna’nın “Düşmem dersin düşersin, Şaşmam dersin şaşarsın” diyerek ifade ettiği gibi, hayatın sürprizleri, insanı her zaman beklenmedik anlarda sınar; fakat önemli olan, düşerken bile inançla kalkabilmektir. Kendi düşen ağlamaz, çünkü her düşüş, yeniden ayağa kalkma gücünü de beraberinde taşır.
4 Yorum. Yeni Yorum
çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık.
Öğrenmenin yolu, en baştan düşmeyi göze alarak başlamakla oluyor ve HZ. mevlana’ nın şiiri anlayana çok şey anlatıyor.
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için
Aklına sağlık. Çok güzel anlatmışsın. Evet gücümüzü kalkmak için kullanmak lazım, şikayet etmek için değil.
🌹İnşaAllah gücümüzü şikayet etmeye değil kalkıp gayret etmeye sarfedenlerden oluruz